Tersine göç başladı. Büyük kentlerde yaşayan mutsuz insanlar mutluluğu doğada bulmak için kırsala göçüyor. Kimileri emeklilik günlerini rahat yaşamayı hayal ediyor. Kimileri ise göçtüğü yerde geçinmek, bir yaşam kurmak istiyor. Kentte doğmuş, büyümüş ve kentte geçinmek için yetişmiş kişiler kırsalda nasıl yaşayabilir?
Kentten kaçıp kırsala göçmek istiyorsanız, önce kendinize şu soruyu sorun: “Kırsalda yaşamak için yeterince zamanım var mı? 2000 yılında İstanbul’daki yaşamını ve uluslararası kariyerini bırakıp göçen Aysun Sökmen, “Kırsalda en çok ihtiyacınız olan şey zaman” diyor. Eşi Mehmet Sökmen’le birlikte hayallerine yürüyen “Aysun The Sütçü” ile Silivri Gündönümü Çiftliği’nde sohbet ettik.
Aysun The Sütçü, ineklerine “kızlarım” diyor. O kızların sütüne hayranım, sütten yapılan peynir ve tereyağının tadına bayılıyorum. Nihayet Aysun Hanım’ın güzel kızları ile tanışıyorum. Kızların sağıma gelişlerini izliyorum. Sağım sırasında kendimi bir filmin içinde gibi hissediyorum… “Kıpırdamayın, etrafımız sarıldı…” İneklerin çevrelediği bir dairenin ortasındayız.
15 yıl önce kırsala göçen, hayalinden vazgeçmeyip kâr eden bir çiftlik yaratan Aysun ve Mehmet Sökmen, “göçen birçok kişi geri dönecek” düşüncesi ile “8bin100” projesini kurguladı. Üç aşamalı proje süresince, göçmek isteyenlerle deneyimlerini paylaşıyor, arazilerini açıyor ve “kırsal yaşamda nasıl var olurum?” sorusuna cevap bulmalarına aracı oluyorlar. Projede Sökmen çiftinin en önemli ve neredeyse tek kârı, “birlikte yaşlanacakları komşularını bulmak ve yaşayan bir ekosistem yaratmak”…
Kentten kırsala göç öykünüz nasıl başladı?
Gündönümü Çiftliği’nde hayat kurmaya 2000 yılında karar verdik. Eşim Mehmet Bey, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Vurma Çalgılar Bölümü Öğretim Görevlisi; sanatçı bir aileden geliyor. Ben tekstil sanayicisi bir ailenin üçüncü kuşağıyım, İngilizce İktisat okuyup aile mesleğini devralmak üzere eğitildim, Almanya’da tekstil stajı yaptım. Kırsala göçmek istedim, çünkü günde iki saatimi İstanbul trafiğinde geçirmek anlamsızdı. Uzakdoğu tekstil üretim tesislerinde kötü koşullarda ucuza çalıştırılan işçileri gördüm. Batıya tekstil ihracatı her geçen gün daha zor ve stresli oluyordu. Bir aile kurmak istiyordum, o tempoda çalışarak aileme zaman ayıramayacaktım. Eşim ile bir araştırma yaptık ve ailemizin arazisinde “süt inekçiliği” yapmaya karar verdik.
Sizi vazgeçme noktasına getiren sorunlar yaşadınız mı? Nasıl çözüm buldunuz?
Çiftçi mazotu fiyatı AB’de 1, Türkiye’de 3 birim, inek besini tahıl AB’de 1, Türkiye’de 3 birim, süt fiya tı ise AB’de 1, Türkiye’de de 1 birim. Sütü daha ucuza üretmek mümkün ama insan sağlığı ve toprak üzerinde bir bedeli var. Başlangıçta sanayi kafası ile “şu kadar inek şu kadar doğurursa, bu kadar süt verirse, şu kadar kazanırız” hesabı yapmıştık. Bilmediğiniz bir işte ve özellikle canlı ile uğraştığınızda öngöremeyeceğiniz kadar çok parametre var. Tüm birikimimizle 2000 yılında 200 sağmal inek yatırımı ile yola çıktık. 1 sağmal ineğiniz varsa, 2.8 baş hayvana bakıyorsunuz. 200 sağmal ineğiniz varsa, yaklaşık 600 baş hayvana bakıyorsunuz. Bugün 80 sağmal, toplam 150 baş ineğimiz var. Bugünkü besleyebilme kapasitemde 80 ineği bile sorgular durumdayım. Çok fazla inek ile işe başlamışız.
2003 yılında ineklerden “zoonoz brusellosis” hastalığını kaptım ve altı ay tedavi gördüm. İneklerin %70’inde zoonoz hastalığı vardı, çiftliğe karantina geldi ve bu inekleri kesmemiz gerekti. Başladıktan üç yıl sonra sürümün %70’ini kaybettim. Devlet “ihbarı mecburi hastalıklar”da yasal olarak verdiği tazminatı sekiz ay sonra verdi. Hastalıkların çıkmasından üç hafta sonra bir gece, kalan sağlıklı hayvanlar, 1 inek ve 6 buzağı dışında, çalındı. Şehre dönebilirdik ama başka bir formül bulduk. Çiftlik işleri için çalışan istihdam ettik, biz dışarıda çalışıp çiftliği finanse ettik. Yeniden kredi ve hayvan aldık, yeniden başladık. Ben hayvan genetiği ve ıslahı alanında çalışmaya başladım. İngiltere, Fransa ve Avusturya’dan uzmanların Türkiye’de veteriner hekimler ve çiftliklere bilgi aktarmasına aracı oldum. Türkiye’deki üreticileri bu ülkelerdeki çiftliklere götürdüm. Hem çok şey öğrendim, hem de çiftliğin ilk üç yılki kaybını finanse ettik.
2009’da çiftliği finanse etmekte yine güçlük çekmeye başladık. Çiftlikte ürettiğimiz ürünlerin kapı teslimi satışı ile ek gelir sağlayacağımızı düşündük. Önce 5-10 ev ile başladık. Bugün haftanın 6 günü yaklaşık 2000 adrese ürün teslim ediyoruz. Kapı teslimi sistemi ile elde ettiğimiz kârlılık çiftliği finanse eder duruma geldi.
Süt verimliliği ve istihdam sorunları yaşadık. İneklerden verim alabilmek onların bakımı ile bağlantılı. İneklerimize bakan çalışanların iş giriş-çıkış döngüsünde çok hareketlilik vardı. Aslında işimiz basit, insanın günlük temel ihtiyaçları ile ineklerinki aynı. Temizlik, beslenme ve sevgi ihtiyacını karşılıyoruz. İneklere su içiriyor, besliyoruz. Temiz, kuru ve yumuşak ortamda tutuyoruz. Ve seviyoruz. İneklerden anlayan bir insan bir inekle hayat kurabilir. Birinin yanın da 9:00-18:00 çalışması gerekmiyor. İstihdam sorununa çözüm olarak gönüllü programları için yatırım yaptık. Dünyanın her yerinden Workaway, HelpX, Volunteerbaseve ajansları aracılığıyla gezgin turistler geliyor. Biz yiyecek, barınma ve çiftçilikle ilgili bilgi veriyoruz, onlar da 8 saatlik işgücü. 2014’te günlük ortalama sekiz gönüllümüz oldu.
“8bin100” projesi nasıl doğdu?
Altı yıldır bize güvenen kapı teslimi üyelerimiz başka ürünler de talep ediyor. Gelecek nesiller için toprakta çeşitliliğe ihtiyaç var. Üyelerimizin talep ettiği ürün çeşitliliğini sağlamak ve farklı ürünler yetiştirerek toprağı bereketlendirip yaşayan bir ekosistem yaratmak için komşulara ihtiyacımız var. “Birbirimize neler verebiliriz?” diye düşündük ve 8bin100 projesi doğdu. Hayalimiz 81 ilde 100 ekoköy. İlkini 2019 yılına kadar kurmak için burada köklenecek 10-15 komşu arıyoruz.
Peki süreç nasıl işliyor? Kentten kırsala göçenlere proje hangi avantajları sunuyor?
8bin100 projesini kırsalda ürettiği ile geçinmeyi ve ailesine bakmayı hedefleyenlere öneriyorum. Kenttekiler ne yazık ki kırsal yaşam deneyimi olmadan köprüleri yıkıp göçüyor. İşinden çıkıyor, kredi alıyor, evini satıyor. Çıkmaza girdiğinde çözüm bulamayıp vazgeçiyor. Göçmek isteyenler köprüleri yıkmadan bizimle gönüllü çalışarak deneme süreci yaşayabilir.
Projenin üç adımı var. Birinci adım, 4 hafta gönüllülük. Hayatınızda büyük bir değişiklik yapmadan önce denemek için 3-4 hafta yaratabilirsiniz. Bu süreç “Kırsalda yaşamayı, üretmeyi düşünüyorum ama hayal ettiğim şey ile gerçek birbirine yakın mı?” sorusuna cevap oluyor. İlk 4 hafta bittikten sonra şu sonuçlara varabilirsiniz: Kırsala uygun değilim. Kırsala uygunum ama hayalim burası değil, başka bir yere gitmek istiyorum. Projeyi, kırsalı, burayı sevdim fakat sermayem yok. Ortak bulmama yardım edin ya da tarım çalışanı olmam için beni yönlendirin. 8bin100’ün ikinci adımına devam etmek için hazırım.
İkinci adımda bir proje yazmanızı istiyoruz. Örneğin koyunculuk yapmayı hayal ediyorsunuz, 25 koyun ölçeklendiriyorsunuz. 1 yıl boyunca 25 koyuna bakıp ne kadar ürün elde edebileceğinizi, maliyetleri ve başabaş noktasında satış fiyatlarını belirliyorsunuz. Bu niyete karşılık çiftlikte koyunlarınız ve sizin için yer ayarlıyoruz. Tek yapacağınız şey, koyunlarınıza bakmak. Ürünlerinizi satış ve dağıtım bedeli olmadan 1 yıl boyunca Aysun The Sütçü kapı teslimi üyelerine ulaştırıyoruz. Satış, lojistik ve tahsilat hizmetini ekibimiz size bedelsiz sunuyor. Konaklama ve yemek ihtiyacınız için, masrafını karşılayarak bir yıl bizim olanaklarımızı kullanabiliyorsunuz. Sadece gideri karşılığında bizden gönüllü desteği alabiliyorsunuz. Toprağı onarıcı bütüncül yönetim sistemine uygun üretim yapma koşulumuz var. Ekolojik döngüdeki komşuluk katkısı ve birlikte yaşlanacağımız komşularımızın olması bizim tek kârımız.
Projenin ikinci adımında bir yıl bitti, sonra ne olacak?
Bir yıl sonunda üç düşünce balonunuz oluyor. Birincisi; “Koyunculuk bana göre değilmiş, şehre dönüyorum.” Bu o kadar güzel bir sonuç ki, sadece bir yılınızı harcadınız, koyun güttünüz ve neden koyun güttüğünüzü her gün kendinize sordunuz. Şehre döndüğünüzde neleri isteyip neleri istemediğiniz çok iyi biliyorsunuz. Çok para harcamadınız ve gemileri de yakmadınız. Şehirdeki hayatınıza yeniden dönebilirsiniz. Dört hafta gönüllü çalışma deneyimini dişinizi sıkıp, sabredip, gözlemleyip, hakkıyla yaşadıysanız ve köyde işlerin yan gelip yatılarak yapılmadığına ikna olduysanız, kırsalda değil kentteki hayatınıza devam etme kararı aldıysanız da çok şanslıyız. Çünkü artık bir kaçış olduğunu zannettiğiniz kırsal ütopyanızın muhtemelen biraz sancılı da olsa size uygun olmadığını deneyimlediniz. Herkes kırsalda olmalı diye bir gereklilik yok. Denge peşindeyiz. Kentte kırsalı anlayanların peşindeyiz. İkincisi; bir yıl boyunca 25 koyun ile yaşadığınız deneyime ve hesaplarınıza bakıyorsunuz, ne kazandığınızı ve ne hatalar yaptığınız değerlendiriyorsunuz. “Bu iş kârlı ama şu alanları düzeltmem, iyileştirmem gerekiyor.” diyorsunuz. Bir yıl öncesine göre çok daha bilinçli ve gerçekçi bir hedef tablosu çıkarabilirsiniz. Bu aşamada “Burada kendimi uyumlu hissetmedim, zaten Malatya’da aileden kalma bir arazi var. Koyunlarımı alıp Malatya’ya gidiyorum, Malatya’da 8bin100 kuracağım. Orada inekçilik, arıcılık yapmak isteyen olursa gönderin.” diyebilirsiniz. Komşu olmamamız aynı hedef için dayanışma içinde olmayacağımız anlamına gelmiyor. Altı yıllık kapı teslimi üyelik sistemi deneyimlerimizi ve geliştirdiğimiz işin inceliklerini sizinle paylaşıyoruz. Malatya’da bu sistemin kurabilmesi için destek veriyoruz.
Üçüncü balon, “Koyunculuk iyi, burayı sevdim, burada yaşamak ve köklenmek istiyorum.” Artık köprüleri yıkabilirsiniz, ya da yıkmazsınız, 25 koyundan 40 koyuna çıkarsınız. Yavaş yavaş büyüyebilirsiniz. Kredi alabilirsiniz, arazi veya köyde bir ev alabilirsiniz. Bu, işinizi nasıl büyütmek istediğiniz ile bağlantılı. Benim bir komşum olmuş olacak. Toprağı benim ineklerim onun koyunları ile bereketlendirmeye başlamış olacağız.
Siz İstanbul’a yakınsınız, peki diğer illerde nasıl olacak?
Her ilde tüketici var, her üretici topluluk kurabilir. Üreticinin 100 km çapında kapı teslimi müşteri bulması 8bin100’ün can damarı.
Kırsala göçü düşünenlere ilk olarak ne önerirsiniz?
Zaman ve sabır… Türkiye’den müşterilerime İngiltere’deki çiftlikleri gezdirirken, aralarında şöyle konuşmalar geçiyordu: “1000 sağmal ineğim var, 6 tane şu marka traktörüm var, sağımhaneye 400 bin Euro harcadım.” Rehberimiz Richard 72 yaşında İngiliz bir çiftçiydi. 1 hafta çiftliğinde eğitim almıştım. Richard, müşterilerimin ne konuştuklarını sordu. “Hava atıyorlar” dedim. Gülünce biraz içerleyip “İngiltere’de çiftçiler birbirlerine hava atmıyor mu?” diye sordum. “Biz bunun için sadece bir soru sorarız. Sana da sorayım. Çiftliğin demiyorum, sürün kaç yaşında?” dedi. Çiftliğim sekiz yıllıktı, ilk sürümü kaybetmiştim, ikinci sürüm ise dört yıllıktı. Aynı soruyu ona sormamı istedi. “Sürümü oğluma devrettim, devretmeden önce sürüm 150 yıllıktı. Sürüsü en az 50 yıllık olmayan yere çiftlik demeyiz” dedi.
Bitkisel ve hayvansal üretimin, toprağa ve hayvana hizmetin para, çok çalışma ve bilgi ile sağlanamayacak bir gerçeği var: Zaman… Yatırımınızın üç yıl sonra geridönüşünü hesap ediyorsanız, bu işe girişmeyin. “Göç ediyorum” diye bakın. Başka bir yere göç edip orada kökleniyorsunuz.
Çiğ Sütün Kalitesini Neler Belirliyor?
- İneğin verem, brusellosis gibi çiğ sütten insana bulaşan zoonoz hastalıklardan ari olup olmadıkları düzenli kan testi ile kontrol edilmeli. Antibiyotik kullanılan inek sütü imha edilmeli.
- Sağım hijyenine, sağımhane temizlik protokollerine uyulmalı. Yasa gereği; çiğ süt işleyecek tesisin kullanacağı çiğ sütte 1 ml’de 100 bin adet veya daha az mikroorganizma bulunmalı. b İneğin ırkı ve genetik olarak sütlerindeki kuru madde oranı dikkate alınmalı. Sütün %88’i su, %12’si kuru maddeden oluşur. %12 kuru madde sütteki yağ, protein ve minerallerdir. Simental, Montofon, Jersey gibi yerli ineklerin yağ ve protein oranı yüksek, süt üretim miktarı düşüktür; Holstein/siyah alaca ırkı daha az kuru madde, daha çok süt verir. Sütün kuru maddesi, süt ile ne yapacağınız ile ilgili; tereyağ, peynir için kuru maddesi yüksek ırk, içimlik süt için ise kuru maddesi düşük ırk tercih edilir.
- İneği doğala yakın beslemeli. İneklerin doğasında otlamak var, ancak hem günümüzde ıslah edilen ineklerin protein ve enerji ihtiyacının verdikleri süt oranında yüksek olması, hem de çoraklaşan toprakta çeşitliliği olmayan bitkilerdeki düşük besin içeriği; ineklere “kaba yem” dediğimiz otun yanında tahıl da vermeyi gerektiriyor. Tahıllar fabrikalarda ısıl işlemden geçerek peletleniyor; kimi zaman endüstriyel gıda atıkları da kullanılarak neredeyse bir fastfood niteliği taşıyor. İneğin yedikleri sütün tadını, kuru maddesini etkiler, yemin stoklama sağlığına bağlı olarak aflatoksin gibi tehlikeler içerebilir. GDO ise endişe edilen ciddi bir konu. 365 gün ineklerin otladığı bir coğrafyaya sahip değiliz; ama onları tahıla boğmak da doğalarına aykırı. Bu bir süreç ve sürekli bir mücadele; doğala yakın yedirdikçe süt elbette çok lezzetli oluyor.
- Hayvan refahı sağlanmalı. Süt şefkatle üretilen bir canlı hammadde. İneğin refahı ve morali ne kadar yüksekse, sevildiğini hissediyor ve yaşam alanında mutlu oluyorsa o kadar kaliteli süt üretir.
Röportaj Yeşil İş / Yeşil Yaşam Dergisi EKOIQ Mayıs 2015 sayısında yayınlanmıştır.
Fotoğraf: Ferhat Uludağlar